Online Türkler
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Online Türkler

...Bilği Paylaştıkça Çoğalır...
 
AnasayfaOnline TürklerLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Giriş yap
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Beni hatırla: 
:: Şifremi unuttum
Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
Dost Siteler
Dost Siteler Listesine Katıl
Reklam
Online Türkler on Facebook
Reklam3


 

 Acemi Vampir

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
yecga07
Admin
Admin
yecga07


Mesaj Sayısı : 177
Rep Gücü : 56398
Kayıt tarihi : 23/06/09
Yaş : 33
Nerden : İZMİR
Aktiflik :
Acemi Vampir Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Acemi Vampir Right_bar_bleue

Uyarı :
Acemi Vampir Left_bar_bleue0 / 9990 / 999Acemi Vampir Right_bar_bleue


Acemi Vampir Empty
MesajKonu: Acemi Vampir   Acemi Vampir Icon_minitimePtsi Tem. 13, 2009 11:48 am

Acemi Vampir Hardman
Soğuk bir kasım gecesiydi. İki köprüyle ana karaya bağlı küçük adanın üzerini bir sis
tabakası
kaplamıştı.Bakımsız bahçelerin ortasındaki boyası dökük tek katlı
evlerden sızan sarı ışık dışında, etrafı aydınlatan pek bir şey yoktu.
Bir adam bir bahçeye girdi, arkaya doğru yürüdü, bir taş aldı, bir cam
kırdı. Adamın ayak seslerini duyan olmadı. Camın şangırtısını da.
Televizyonun sesi sonuna dek açıktı.

Olayın
geçtiği yerin adı, kısaca Llanfair. “Kısaca” diyorum, çünkü aslı
Llanfairpwllgwyn-gyllgogerychwyrndrob-wllllantysiliogogogoch. Galler
Prensliği’nin Anglesey Adası’ndaki, 3 bin kişilik bu küçük kasabayı,
adli bilimciler iyi tanır. Dünyanın en uzun adına sahip yerlerinden
biri olduğu için değil, en soğukkanlı polisin bile tüylerini diken
diken edebilecek bir olay yerinden toplanan deliller yüzünden.

“Şu
gördüğünüz lise öğrencisi, o gece evde yalnızdı” diye başladı Yargıç
Richards. “Eldivenlerini, lastik ayakkabılarını giydi, mutfaktan bir
bıçak alıp paltosunun cebine koydu ve 200 metre kadar ötedeki, her
sabah gazete bıraktığı, 90 yaşındaki dul bayan Mabel Leyshon’un evine
gitti,” diye sürdürdü.

Duruşma
boyunca gösterilen iç kapayıcı fotoğraflardan ve polis video
kayıtlarından, zaten bir hayli etkilenmiş sekiz erkek ve beş kadın,
deneyimli yargıcın son konuşmasını dinlerken adeta taş kesmişti.


Acemi Vampir Mabel2

“Yaşlı kadın,
sokak kapısına sırtı dönük şekilde oturmuş, sesini sonuna dek açtığı
televizyonun karşısına geçmişti, diye anlattı yargıç, görmüşçesine.
“Camın kırıldığını duyamadı, komşusunun oğlunun kendisine doğru
yürüdüğünü göremedi. 22 kez bıçaklanarak can vereceğini düşünemezdi.
Her iki yanına mumlar dikileceği, şöminedeki odunları düzeltmekte
kullandığı iki demir çubuğun çapraz biçimde ayak ucuna konacağını da
öngöremezdi elbette” dedi ve en vurucu cümlesini sona sakladı. “Zavallı
Mabel, ölümsüzlüğe erişmek isteyen bir vampirin kalbini sökeceğini,
gazeteye sarıp bir tencereye koyacağını, yarıya kadar kanıyla
doldurduğu tencereyi bir gümüş tepsiye yerleştirileceğini, hayal bile
edemezdi. Şimdi karar sizin, 24 Kasım 2001 gecesi, sevgili Mabel’i
hunharca katleden vampir, Mathew Hardman mı, değil mi?”

Jüri, bir
yandan sessizce ağlayan, bir yandan “Anneciğim ben öldürmedim. Ben
vampir değilim” diye fısıldayan, kasabanın 17 yaşındaki, temiz yüzlü,
uysal, çalışkan ve disleksili gencini suçlu buldu (Disleksi, zeka
düzeyi ile ilgisi olmayan bir öğrenme bozukluğudur). 2 Ağustos 2002
günü ömür boyu hapisle cezalandırılan, üst mahkemelere yaptığı
başvurular reddedilen Mathew Hardman, suçlamaları hiçbir zaman
kabullenmedi.


Acemi Vampir Mabel

GÜMÜŞ TEPSİDEKİ KALP
25 Kasım 2001 günü saat
12.40′ta, bakıma muhtaç yaşlılara yemek dağıtan bir gönüllü, bayan
Mabel’in evindeki kırık camı fark ederek polisi aradı. Olay yeri
incelemesi ertesi gün geç vakitlere dek sürdü. Ön kapı kilitliydi.
Anlaşılan katil, arka bahçeye bakan pencere camlarından birini kırarak
girdiği evden, aynı yolu kullanarak çıkmıştı. Eşyaların yeri
değiştirilmemiş, etraf dağıtılmamıştı. Zavallı kadının mücevherine ve
parasına dokunulmamıştı. Ölünün iki yanındaki mumlar çoktan tükenmişti.

Oturma
odasındaki kan gölüne rağmen, ne içerde ne de dışarıda ayakkabı izi
bulunabilmiş, cam kırıkları ve pencere pervazından parmak izi elde
edilememiş, saldırıda kullanılan kesici cisme rastlanmamıştı. O gece
olanları gören de, duyan da yoktu.

Soruşturmayı
yürüten dedektif John Clayton’un, gümüş tepsideki malum tencere dışında
başkaca delil toplayamayan ada polisiyle bir yere varamayacağını
anlaması pek uzun sürmedi. Londra’dan uzman talep etmeye karar verdi.

Her kafadan bir ses çıkıyor
Llanfair’e ilk gelen, Hampshire
Ulusal Polis Koleji’nden bir psikolog oldu. Saldırganın 40-50
yaşlarında, büyük bir olasılıkla bu kasabada ve tek başına oturan,
evvelce psikiyatrik tedavi görmüş bir erkek olduğunda karar kıldı.
Katil bulunduğunda (ve bu özelliklerin biri ya da birkaçını
taşıyanların boşuna rahatsız edildiği bir yana, polisin ne kadar vakit
kaybettiği anlaşıldığında), psikoloğun sadece bir tek özelliği
tutturabildiği ortaya çıktı. Erkek olması dışında, diğerlerinin hepsi
yanlıştı.

Polisin
dikkate aldığı başka görüşler de vardı. Örneğin patolog Dr. David
Powell, uygun gereçler ve yeterli deneyim olmadığında, bir insanın
kalbinin çıkartılmasının çok zor olacağını, ayrıca çok uzun süreceğini
ve üstüne başına kan sıçrayacağını belirtince, bölgede ne kadar doktor,
kasap ve mezbaha çalışanı varsa hepsi sorguya çekildi. Her yerde kanlı
giysiler arandı. Hiçbir sonuca varılamadı.

Adli psikolog
Gerard Bailes, saldırganın bir seri katil olduğundan neredeyse emindi.
İzleyen haftalarda, işlenen yaşlı erkek ve kadın cinayetlerinin
soruşturulmasında, hep bu olasılık göz önünde tutuldu. Hiçbir bağlantı
bulunamadı.

Sadece ada
halkı değil, birkaç yüz kilometre uzaklıkta oturanlar bile eve
kapanmıştı. 2001′in Noel gecesi kiliseleri dolduranların dualarında
polisler vardı. Vampir bir can daha almadan yakalayabilsinler diye.

CAM KIRIĞI VE KAN LEKESİ
Ada sakinleri, cinayetten dört gün
sonra, Adli Bilim Hizmetleri’nden gelen astronot kılıklı uzmanları
görünce pek hayret ettiler. Tepeden tırnağa beyaz giysiler içindeki,
kadın mı, erkek mi olduğu anlaşılmayan bu insanlar, günlerce bir şeyler
yazıp, çizip fotoğraf ve film çektikten sonra, evin arka pencereden
sokağa kadar olan kısımdaki bahçe taşlarını, cam kırıklarını ve mum
artıklarını dahi ayrı ayrı poşetlediler. Ekibi yöneten uzman Ian
Williams, failin eve girip çıkmakta kullandığı pencerenin pervazı
üzerindeki (ada polisinin “Nasılsa mağdura aittir” deyip ilgilenmediği)
küçük kan lekesini, büyük bir dikkatle kazıdı. Kendilerinden önce delil
toplamış ekipten gümüş tepsiyi, içindekilerle birlikte teslim aldılar
ve 12 gün sonra, geldikleri gibi beyaz minibüslerine binip gittiler.
Lise öğrencisinin hayatını karartacak delillerden biri, bir cam
parçasının üzerinde, diğeri pervazdaki kan lekesinde saklıydı.

Aralık
ortalarına doğru, bayan Mabel cinayetini soruşturan ekibin başına,
dedektif Alan Jones getirildi. Alan Jones, o güne kadar yapılanların
hepsini bir kenara bıraktı. Londra’daki laboratuvardan gelecek
sonuçları beklemeye ve konuyu BBC televizyonuyla görüşmeye karar verdi.

AYAKKABININ MARKASI DNA’NIN BİR KISMI
Adli Bilim Hizmetleri’nden gelen
sonuçlar pek umut verici olmasa da, hiç yoktan iyiydi. Bahçedeki cam
kırıkları üzerinden elde edilen kısmi ayakkabı izleri, Levi marka bir
spor ayakkabısına aitti. Şüphelinin ayakkabısı bulunursa, karşılaştırma
yapmaya yetecek imalat düzensizlikleri ve aşınmalar içeriyordu. Pencere
pervazındaki kan, öldürülen kadına aitti. Ancak bir erkeğin DNA’sıyla
bulaşıktı. Katil, dışarıya atlarken dengesini kaybetmiş, kanlanmış
lastik eldivenli eliyle pervaza dokunmuş olmalıydı. Ancak daha önce,
eldivenli eliyle kendi yüzüne ya da vücuduna dokunduğu kesindi. Bu
izden, katilin kısmi bir DNA profili elde edilebilmişti. Ülke genelini
kapsayan DNA bankasında bu özellikleri tutan hiçbir kayıt yoktu. Eğer
bir şüpheli ele geçerse, ondan alınacak tükürük örneğiyle
karşılaştırılabilirdi.

Gazete
kağıdına sarılı kalbin konduğu, yarıya dek kan dolu tencerenin
kenarında bir dudak izi bulunmuştu. Bu izin DNA profiliyle mumların ve
ayak ucuna çapraz biçimde yerleştirilmiş demirlerin üzerindeki parmak
izleri ölen kadına aitti. Şimdi sıra, dedektif Alan Jones’un birisinden
şüphelenmesine kalmıştı. Çaresiz kalırsa, kasabanın tüm erkeklerinden
DNA örneği aldırmaya niyetliydi. Eli bıçak tutabilecek yaştakilerin
sayısı, bini aşmazdı. Savcı Roger Thomas’la görüşmeden önce, BBC’deki
programı beklemeye karar verdi.

BİR ALMAN KIZIN ANLATTIKLARI
Dedektif Alan Jones’un umut
bağladığı program, 1984′ten bu yana, BBC televizyonunda yayınlanan
“Crimewatch” adlı programdı. Olay yerinde çekilmiş ve mağdura benzeyen
kişinin rol aldığı çözülememiş cinayetler canlandırılıyor, soruşturmayı
yürüten polislerle röportajlar yayınlanıyor ve bilgi sahibi
seyircilerin belli bir numaraya telefon etmesi isteniyordu.

Llanfair’deki
yaşlı kadının öldürülmesiyle ilgili bölümün gösterilmesi üzerine,
dedektifi 200′den fazla kişi aradı. Dedektif, aralarından sadece birini
önemsedi. Liseler arası değişim programı çerçevesinde Llanfair
Lisesi’ne gelen 16 yaşında bir Alman kız, Mathew Hardman adlı birini
tanıdığından söz etmişti. Cinayetten iki ay kadar önce Mathew, diğer
yabancı öğrencilerle birlikte kaldığı eve gelmişti. Bir süre ruhlar ve
vampirler üzerine sohbet etmişlerdi. Genç adam kızı aniden yatağa
itmiş, boynunu ağzına bastırmış “Biliyorum sen bir vampirsin. Ne olur
beni ısır, ben de vampir olayım!” diye yalvarmıştı.

Dedektif Alan
Jones, göreve getirildiğinin üçüncü haftasında, cinayetin işlendiği
yerin 200 metre kadar ötesindeki, Hardman’ların evinin zilini çaldı. Üç
güne varmadan da evin oğlunu tutukladı.

BİR DERGİ VE İKİ TABLO
Mathew Hardman’ın suçlanmasında
kullanılan delillerden biri, odasında ele geçen “Bizarre” adlı
dergilerdi. Birinde, ölü kalbinin nasıl çıkartılacağını anlatan bir
röportaj vardı. İnternette ziyaret ettiği sitelerden bazıları
vampirlerle, bazıları 50 yıl önce ölen Meksikalı ünlü sürrealist ressam
Frida Kahlo ile ilgiliydi. Hele ressamın iki tablosu vardı ki, savcıya
göre zanlının vampirliğinin apaçık kanıtıydı. Birinde, yan yana
oturmuş, el ele tutuşmuş, şık giyimli iki kadın resmedilmişti.
Kadınların kalbi ve damarları gözüküyordu. Diğerinde, yatağa uzanmış
çırılçıplak bir kadının başucunda, elinde bıçakla bir erkek
durmaktaydı. Adamın beyaz gömleğine kan sıçramıştı, kadının her yanı,
çarşaflar, hep kan içindeydi.

Başka
deliller de vardı elbette. Bir kere, spor ayakkabısının markası
Levi’ydi ve tabanı, bahçede bulunan kırık cam parçası üzerindeki izlere
uyuyordu. Tükürük örneğinin DNA profili, pervazdaki kısmi profille
eşleşmişti. Paltosunun cebinden çıkan bıçakta ise, hem kendisinin, hem
de ölen kadının DNA’sı bulundu. Uyumlu, sakin, çalışkan ve
öğretmenleriyle arkadaşlarının örnek öğrenci diye tanımladığı 17
yaşındaki Mathew Hardman, Alman kızla vampir muhabbetine girmeseydi
eğer, belki de hiçbir zaman yakalanmayacaktı. Ama daha da önemlisi,
avukatı Michael Strain, DNA analizlerinde uzman birine danışsaydı, genç
adamı mahkum etmeleri mümkün olamazdı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://onlineturkler.yetkinforum.com
 
Acemi Vampir
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Online Türkler :: Online Türkler Cafe :: Korku Odası-
Buraya geçin: