Online Türkler
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Online Türkler

...Bilği Paylaştıkça Çoğalır...
 
AnasayfaOnline TürklerLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Giriş yap
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Beni hatırla: 
:: Şifremi unuttum
Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
Dost Siteler
Dost Siteler Listesine Katıl
Reklam
Online Türkler on Facebook
Reklam3


 

 Alemin Kralı Alen Markaryan

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
yecga07
Admin
Admin
yecga07


Mesaj Sayısı : 177
Rep Gücü : 56418
Kayıt tarihi : 23/06/09
Yaş : 33
Nerden : İZMİR
Aktiflik :
Alemin Kralı  Alen Markaryan Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Alemin Kralı  Alen Markaryan Right_bar_bleue

Uyarı :
Alemin Kralı  Alen Markaryan Left_bar_bleue0 / 9990 / 999Alemin Kralı  Alen Markaryan Right_bar_bleue


Alemin Kralı  Alen Markaryan Empty
MesajKonu: Alemin Kralı Alen Markaryan   Alemin Kralı  Alen Markaryan Icon_minitimePaz Tem. 19, 2009 6:42 pm

Beşiktaş'ın kapalı tribün
amigoluğunu yapan Alen Markaryan, "Biz 93 yılında tribün terörünü
bitirdik. Bugün hangi deplasmana giderseniz gidin, ya futbolcu ya da
taraftar taşlanır. Çünkü orası göz önünde değil, organize bir şey yok
" dedi

Alemin Kralı  Alen Markaryan OmigoAlen
Markaryan 1991 yılından beri Beşiktaş'ın kapalı tribün amigoluğunu
yapıyor. 6 Kasım 2002'deki Fenerbahçe-Galatasaray derbisinden sonra, 4
arkadaşıyla birlikte, bir yıl her türlü spor müsabakasına girememe
cezası aldı. "Hiç kimseye kırgın değilim. Ceza gelir geçer. Ne de olsa
tribünler bize destek çıktı. Önemli olan tribünün kararıdır." diyor.
Her gole sevinemeyen amigo Alen'le tribünleri, taraftarlığı,
holiganizmi, eski derbileri, yani her şeyi konuştuk


Nasıl amigo oldunuz?

Bu serüven 1984 yılındaki gecelemelerle, kavgalarla başladı. O zaman
geceleri kovalamacalar, tribün kapma mücadeleleri vardı. Bunlar 7-8
sene sürdü. Ama 1990'dan sonra, emniyet, güvenlik açısından herkesin
tribün önüne çıkmasına izin vermedi. Sadece 1-2 kişiye izin verildi.
Benim amigo olmam, seçimle ya da kararla olmadı. Tribündeki
hareketlerimizden, taraftarların bana karşı etki tepkisinden
kaynaklandı. Bir baktım, omuz vermişler, tribün lideri olmuşuz.


Size göre taraftarlığın tanımı nedir? Taraftarlık bir meslek midir?

Taraftarlık asla bir meslek değildir. Taraftar takımına destek veren
kişidir. Taraftar maça gelip eller cepte, bağırmadan maç seyreden,
çekirdek yiyen ya da neskafe içen kişi değildir. Esas taraftar,
takımına destek veren kişidir. Taraftarlık insanın tutkusunu, hevesini,
bilinçaltındaki ve özel hayatındaki her şeyi bağlı olduğu kurum veya
kuruluşa ya da camiaya verebilmesidir. Sözlükte taraftarlık 'bir şeyi
benimseyip ona manevî anlamda destek olmak' diye geçer. Taraftarlığın
gerçek anlamı, takımı maç öncesinde ve 90 dakika süresince destekleyip
motive etmektir.
Beşiktaş tribünleri, jenerasyon bağının en kuvvetli olduğu
tribünlerdir. Benim, 14-15 yaşındayken ağabey dediğim insanlar şimdi
tribünde beni gördüklerinde bana 'Alen Abi' ya da 'Amigo Alen' diye
hitap ediyorlar. Aramızda çok iyi bir bağ var.

Tribünler
tezahürat bakımından çok zengin. Bu tezahüratlar nasıl ortaya çıkıyor,
nasıl besteleniyor?


Bunlar arkadaş meclislerinde,
toplantılarında bir yerlerde oturup, çay-kahve ya da bira içerken
günümüz müzikleriyle oluşturuluyor. Bundan 15-20 sene önce yaşanan nota
kıtlığı yüzünden, müzik sistemi hep aynıydı. Yani kısıtlı müzik vardı
ve o yüzden tezahüratlar hep Müslüm Gürses, Orhan Gencebay gibi
sanatçıların şarkılarına dayanırdı. Ama günümüz müziğinin gelişmesiyle
sanatçılar çoğaldı. Çok şarkı olunca müzik yapmak zor, söz yazmak kolay
oluyor. Çok iyi beste yapabilen arkadaşlarımız var. Son 3-4 seneye
damgasını vuran, gazetelere konu olan bestelerimiz var.
Biz tezahürat ve slogan konusunda iyiyiz. Aslolan tribünde maçın
gidişine göre slogan yaratmak; hakemi, rakip seyirciyi ve futbolcuyu
etkileyip kumpasa almaktır. Biz bunu başarabiliyoruz. Çünkü tribündeki
taraftarlar gözlerimden ve hareketlerimden beni anlayıp hemen harekete
geçebiliyorlar. Bunda, bizim kapalı tribünün içe doğru yay şeklinde
olması çok etkili. Ben tribünün en ucundaki seyirciyi bile
görebiliyorum. Ali Sami Yen ve Kadıköy'de böyle bir ortam bulunmadığı
için iletişim zayıflıyor, performans düşüyor. Zaten başarımızın yüzde
50'si de buradan geliyor

Küfür sahalardan silinebilir mi?

Küfür Türkiye'de çarpıtılıyor. Küfür sadece tribün bağlamında ele
alınmamalıdır. Küfür Türk toplumunun bilinçaltında var. Osmanlı'dan
beri var. Filmlerde sıkça kullanılıyor. Son 4-5 senede 'lan'
kelimesinin kullanılmadığı bir cümle duymadım. Mecliste insanlar
birbirine küfredip, silâh çekiyor. Bunların hepsi Türk toplumunun
geleneğinde var. Televizyonlarda milyonların seyrettiği spor
programlarında, Ahmet Çakar ile Erman Toroğlu birbirine küfrederse,
Ziya Şengül kahve sahibi gibi racon keserse, bunları seyreden insanın
en rahat edebileceği yer olan statlarda küfretmesi doğal. Üstelik adam
keyfinden küfretmiyor. Ortada haksızlığa isyan var. Hakem aleyhinize
olmayan bir ofsayt bayrağı kaldırıyor, bir penaltı yaratıyor; böylece
hakem tribünlere ve TV başında maçı seyreden taraftara küfretmiş
oluyor. Kendisine küfredilen bir toplulukta da küfürle cevap veriyor.
Ama 7-8 maçtır sahamızda küfür yok. Biz taraftarlarımızı, maçtan önce,
sahamız kapanır, ayrıca 100. yılımız diye uyarıyoruz. Caydırıcı cezalar
etkili olabilir; ama şampiyonluk maçının 89. dakikası, hakem haksız bir
penaltı çalmış; ne yaparsın? Film bir yerde kopar, ondan sonra ceza hak
getire.

Sahalarda yaşanan gerginliklerde medyanın payı nedir?

Türkiye'de reyting amaçlı spor yazarları var. Bunların kalemlerinden
mürekkep yerine kan damlıyor. İnsanlar kanla besleniyor. Ahmet Çakar'ı,
Erman Toroğlu'nu, Ziya Şengül'ü görüyoruz. Bu adamlar Türk toplumuna
yakışmıyor. Spor medyasını bu kişilerden arındırmak gerekiyor.

[/size][size=9]Elmalarla armutları
karıştırıyorlar. Bunların takipçisiyiz. Biz doğru adımlar atıyoruz. Bu
sene maçlarımızda sahaya meşale atılmadı, hakem anonsu yapılmadı. Biz
emniyetin bizden istediklerini yerine getirdik. 90'lar öncesinin
olaylarıyla beslenen bir basınla karşı karşıyayız. İnsanları her yere
sürükleyen bir medya var.

Biz değiştik, medya aynı yerde kaldı mı diyorsunuz?

Biz 93 yılında değiştik. GS-FB-BJK amigoları, Adnan Polat'ın
girişimleriyle yapılan toplantı sonucunda eskisi gibi bir yerlerde
toplanıp, saldırma amaçlı tribün mücadelelerinden vazgeçtik. Konumuz
yer mücadelesiydi; mücadele, tribünün esas yerini kapma mücadelesiydi.
Adnan Polat ve Hıncal Uluç'un girişimlerine bir de UEFA'nın baskıları
eklenince, tribünlerde kombine bilet ve numaralı sisteme geçildi.
Böylece mücadele edilecek bir tribün kalmadı. Zaten tribünü otomatik
olarak biz almış olduk. 93'ten itibaren bir olay olmadı. Çok iyi
incelerseniz İstanbul'da tribün terörü bitmiş, terör Anadolu'ya
geçmiştir. Bugün hangi deplasmana giderseniz gidin, ya futbolcu ya da
taraftar taşlanır. Çünkü orası göz önünde değil. Orada organize bir şey
yok; saklanmak, kaçmak çok kolay. Bunun en güzel örneği Beşiktaşlı
futbolcuların gündeme gelmeyen Denizli'de taşlanmaları. Her şey eyyam
kokuyor.

Deplasmana
giderken kesici aletler götürmek şov amaçlı mı, yoksa bunun altında
başka bir neden mi var?


Burada iki ayrı konu var.
Birincisi polis deplasmana giden taraftarları çok iyi koruyor.
Deplasmana giderken karşı takımın taraftarlarıyla karşı karşıya
gelmiyorsun. Eskisi gibi karşılaşıp kavga etmek bitti. 99'dan itibaren
Kadıköy'e otobüslerle gidiliyor. Ben bu güne kadar, stada girerken bir
Fenerbahçeli taraftar görmedim. Otobüsten inip hemen maça giriyoruz.
Kavga edecek bir ortam yok. Zaten kavgaların hiçbir anlamı yok; biz
kavga istemiyoruz. Bizim aramızda hiçbir husumet yok, arkadaşlarımız da
bizim sözümüzü dinliyor. Trabzon'a, Kocaeli'ye gidiyoruz, kavga-dövüş
yok. Hiçbir şey eskisi gibi değil artık. Fakat medya maalesef geriden
geliyor. Biz spor basınından 15 yıl ilerideyiz. Nasıl Avrupa'yı 15 yıl
geriden takip ediyorsak, basın da bizim 15 yıl gerimizde. Biz
antrenmanı izlemeye giderken, gazeteciler bize gelip 'Antrenmanı
basmaya mı gidiyorsunuz? Basacaksanız bize de haber verin' derlerdi.
Böyle gazeteciler var. Bunlarla bir yere varamazsınız. Spor basınında
diplomalı gazeteci yok. Rıdvan Dilmen'in, Erman Toroğlu'nun diploması
mı var?

Eskiden
derbilerde tribünler yarı yarıya bölünürdü. Şimdiyse 500 kişilik
gruplar derbilere gidebiliyor. Bu duruma nasıl gelindi?


12
Eylül 1980 darbesinden sonra alınan kararlar sonucu, her tribün yarı
yarıya bölündü. Gün geçtikçe tribünler kombineli sisteme döndü. Böylece
40 bin kapasitesi olan stadımız 23 bin kişilik hâle geldi. Yani eskiden
iki takımın taraftarı da 20 bin kişiydi; fakat kombineli sisteme
geçilince sayı azaldı. Yani iki takımı seyretmeye 10'ar bin kişi
gelmeye başladı. Daha sonra bizim stadımızda deplasmana gelen
taraftarlar sadece açık tribüne alındı, sayıları 5 bine düştü. Bu sayı
da insanları tatmin etmedi. Güvenlik tedbirleriyle bırakılan boşluklar
sonucu bu sayı daha da azaldı. Daha sonra 2 binlere, en komiği ise bin
611 gibi rakamlara düştü. Son yaşanan olaylar sonucu da bu sayı 500'e
düştü.

Gün geçtikçe rekabet denen, derbi denen şey bitti. Derbi, iki denk
kuvvetin arenada birbiriyle kapışmasıdır. Derbi, tarihten, güçten gelen
bir şeydir. BJK-GS-FB derbisi dendiğinde, derbi daha bir anlam kazanır.
Bu takımlar arasında 1900'lü yılların başından beri süregelen bir
mücadele var. 2 sene önce internette yaptığımız anketler sonucu,
taraftarların da eskiye dönülmesini istediğini gördük. Çünkü derbi
anlamını yitirdi. Ben artık derbi maçlarına derbi gibi bakmıyorum.
Kadıköy'e gidiyorsunuz, 54 bin kişiye karşılık bin kişi var. Böylece 54
bin kişinin egosu tatmin ediliyor. İğrenç bir durum. Artık kimse
derbilerden zevk almıyor. Çünkü karşında muhatap alacağın bir seyirci
yok. Tribünler yarı yarıyayken kim daha iyi organize olacak, kim daha
iyi bağırıp takımını motive edecek mücadelesi vardı. Amaç hedeften
saptırıldı. Amaç FİFA'nın oyuncağı hâline geldi. FIFA tüketen taraftar
istiyor. Gidip atkı, bayrak, forma, şort alan seyirci istiyor. Öte
yandan gerçek taraftar, tüketen taraftar olmak istemiyor. O zaman da
size çapulcu diyorlar. Çapulcu denen adam 90 dakika takımını
destekliyor. Parası yoksa gidip yöneticiden bilet istiyor. Bu adam
bileti alıp turşusunu mu kuruyor? Parası olsa gider kendi cebinden
biletini alır.

Süleyman Seba bedava bilete karşıydı. Yöneticinin yanına taraftar
gidemezdi. Zaten Seba yöneticilerin taraftarla görüşmesini
yasaklamıştı. Bu konuda çok katıydı. Bedava bilet, para, rüşvet,
deplasmana otobüs bizde olmaz, çünkü başkan buna izin vermezdi.
Taraftara asla taviz vermezdi. Bizim 2 jenerasyon üstümüz para için
değil, Beşiktaş için geldi. Para için gelenler de oldu, ama onlar bizim
tribünde para olmadığını anlayınca ayıklandılar. Zaten hemen
kendilerini belli ettiler. Alan gerçek Beşiktaşlılara kaldı Alemin Kralı  Alen Markaryan Icon_smileAlemin Kralı  Alen Markaryan Icon_smileAlemin Kralı  Alen Markaryan Icon_smile
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://onlineturkler.yetkinforum.com
 
Alemin Kralı Alen Markaryan
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Online Türkler :: Online Türkler Taraftar :: Beşiktaş-
Buraya geçin: